Fidan olayı: Demek ki danışıklı dövüş değilmiş

11.03.2015 Habertürk

Hakan Fidan olayı, daha önce pek benzerini görmediğimiz devletin zirvesindeki ciddi bir krizdi. Fidan’ın bir ay sonra tekrar MİT’in başına dönmesiyle kriz çözülmüşe benziyor. Yine de bu olayın incelenmesi, hem Türkiye’de siyasetin işleyişini anlama, hem de bundan sonra yaşanabilecekleri öngörebilme açısından bizlere epey ipuçları verebilir. Mesela:

·  Fidan olayı sayesinde, devletin zirvesinde her zaman ilk sözü olmasa da son sözü büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediğini gördük.
·  Fidan olayı, ülkede hukuki olmasa da fiilen "partili bir cumhurbaşkanı" tarafından yönetilen bir başkanlık sistemi olduğunu açık bir şekilde kanıtladı. Zira Erdoğan Saray’dan hem hükümeti, hem de partiyi (AKP) çok yakından kontrol ettiğini bu vesileyle bir kez daha göstermiş oldu. 
·  Buna bağlı olarak, Başbakan Davutoğlu’nun bağımsızlık bir yana, özerkliğinin bile hayli sınırlı olduğu ortaya çıktı.
·  Erdoğan "kol kırılır yen içinde kalır" tutumu yerine, sorunu medya üzerinden dillendirdi. Bu da doğal olarak devlet yönetimindeki kırılganlığı açığa çıkardı. Bu duruma anlam veremeyenler ise yaşananları "danışıklı dövüş" olarak nitelediler. Halbuki Erdoğan’ın en iyi bildiği şeyi yapıyordu: Yine bir krizi kamuoyuna mal ederek, istediği şekilde çözmeye çalışıyordu. Bunda başarılı da oldu. 
·  Normal şartlarda siyasi iktidar içinde yaşanan bu türden kritik çekişmelerin muhalefetin elini güçlendirmesi gerekir. Ama muhalefetin önemli bir kısmı daha bunun sahici bir kriz olduğunu bile kavrayamadı.
·  Eğer muhalefet temsilcileri, Fidan’ın siyasete geçme ısrarının ve Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’na rağmen Fidan’a onay vermesinin (Onun "Fidan’a siyasette ihtiyacım var" sözünü unutmak mümkün mü?) ardındaki esas nedenleri irdelemeye çalışsaydı süreç bambaşka gelişebilirdi.
·  Muhalefet temsilcileri tarafından alelacele, çaresizlik ve bilgisizlikten yapılan "danışıklı dövüş" tespitleri, Erdoğan’ın otoritesinin mutlaklığını temel alıyordu ve yanlıştı. Bu yanlış tespit sayesinde Erdoğan otoritesindeki zaaflarını örtmeyi ve bu krizden de en az hasarla çıkmayı bildi.
·  Muhalefetin beceriksizliğinden bağımsız olarak bu krizin tek tek tüm aktörlere, genel olarak da siyasi iktidara zarar verdiği aşikâr. Şu aşamada en az zararı Erdoğan görmüşe benziyor. Hatta bu yolla otoritesini daha da pekiştirdiğini düşünenler de var. Fakat iktidar partisi, hükümet ve MİT’in, özellikle de bunların başındaki kişilerin (Davutoğlu, Fidan) yıpranmış olmasının Erdoğan’ın lehine olmadığı da ortada.
·  Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ü milletvekili adaylığına teşvik eden açıklamasının bir şekilde Fidan olayıyla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Tekrar aktif siyasete girmesi halinde Gül, AKP içinde Davutoğlu ile Fidan’ın toplamından daha fazla bir özgül ağırlığa sahip olabilirdi.
·  Parti içi iktidar dengelerini bir kenara koyup bakacak olursak, Gül ve Fidan’ın, sadece Meclis grubunda yer almaları bile önümüzdeki dönemde AKP’ye ciddi bir güç katacaktı. Fakat Gül’ün adaylığa sıcak bakmadığı ve Fidan’ın da adaylığını çektiği haberleri peşpeşe gelince birçok hesap altüst oldu, senaryo boşa çıktı.
·  Fidan olayı Erdoğan’ın kafasındaki devlet yapılanmasında MİT’e (ve tabii Fidan’ın kendisine) ne derece merkezi bir yer ve önem atfettiğini bir kez daha gösterdi. Hal böyle olunca Fidan’ın neden Erdoğan’ın "sır küpü" olmayı bırakıp kendisine, onu rahatsız etme ihtimaline rağmen, siyasi bir gelecek tasarladığını anlamak daha da zorlaşıyor.  

·  Eskiden de böyle miydi, sanmıyorum. Velev ki hep böyleydi ama kamuoyu MİT’in bu kadar merkezi bir yer ve öneme sahip olduğunu şu son dönemde fark etti. Bu, demokrasilerde iyi bir şey olmasa gerek. Öte yandan, Fidan’ın geri dönmesiyle birlikte muhalefetin "partili müsteşar olmaz" şeklinde itiraza başlamış olması yakın gelecekte MİT’in iyice siyasetin malzemesi olacağının göstergesi.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı